Ceren İNAN

Ceren İNAN

BUGÜNÜN DERS KONUSU: HADDİMİZ OLMAYAN KARARLARI NEDEN VEREMEYİZ?


Başlığın ilk örneği; Öğretmenlik Meslek Kanunu. Bu kanunun ismini son zamanlarda sıkça duyup, konu hakkındaki lehte ve aleyhte argümanları okuyoruz. Bu kanuna ve getirdiklerine dair yazarken Anayasa’ya aykırılığını bir hukukçu gibi anlatmak derdinde olamayız. Ancak bir öğretmen olarak bizleri ve eğitim sistemini ne hale getireceğini bir yazıda değil, sayfalar süren bir makalede bile anlatabiliriz sanırım. Kanunun mecliste yasalaşmasının ardından iş bırakma eylemleri, açıklamalar, uzman görüşleri arka arkaya gelmeye başladı. Kanunun Anayasa Mahkemesi’ne yürütme kararının durdurulması talebiyle gitmesinin sonrasında ise Anayasaya ne derece aykırı olduğunu kalem kalem gördük. Kanunun maddi, manevi ve sistemsel olarak neler getireceğini ise hala bilmeyenler mevcut. 

Kanun teklifi Şubat ayında yasalaşırken söylenen“öğretmenlerin mesleki gelişimleriyle kariyer basamaklarında ilerlemelerini amaçlıyoruz” oldu. Öğretmenlerin kariyerine başlayamadan atanamadığı için inşaat işçisi olduğu binalarda intihar ettiği ülkede kariyer basamakları keyfi şekilde oluşturulmaya çalışılıyor. Cümlelerin politikacı diliyle süslenerek sundukları için durumun eğitim emekçileri açısından harika bir gelişme olacağını düşünüyorlar galiba. Bu kanunun bahsettiği basamaklar ise şöyle; ‘öğretmen’, ‘uzman öğretmen’, ‘başöğretmen’. Daha öncesinde kadrolu, sözleşmeli, ücretli diye kademelendirdikleri yetmiyormuş gibi – ki bu kademelendirme acaba ne kadar az maaş verebilirim kademelendirmesi – şimdi de yeni “unvan”lar ile öğretmenleri, yapacakları keyfi, ezberci ve muhtemelen adaletsizliğin kol gezeceği bir sınava tabii tutmaya çalışıyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı sınavla seviyelere ayrılacak öğretmenlerin bu seviyelere göre maaş iyileştirmelerine hak kazanacakları söyleniyor. 

“Hak kazanmak”, uzman olduğunu ezberlemek zorunda bırakıldığın soruları yanıtlayarak zaten hakkın olanı bir daha kazanmaya çalışmak. Hangi hakkımız bu? Üniversite sınavını kazanıp dört sene akademik eğitim alarak zaten bizim olandiplomayla gelen hakkımız değil mi? Bu da yetmediğinde pedagojik formasyon diyerek binlerce lira alıp verdiğiniz eğitimle kazandığımız hak değil mi? Bu da olmadığında yıllarca emek vererek öğretmen olmuş yani zaten bunu yaparak uzmanlığını almış öğretmenleri atamak için ezberden yaptığınız KPSS ile kazanılan hak değil mi? Soruları yandaşlara, cemaatlere dağıtılan KPSS de yeterli olmayınca bir de bu sınava gerek görüldü demek ki. Bir de kariyer basamakları diyerek başlattıkları bu ayrıştırıcı politika ile eğitim sisteminde kaliteyi arttıracaklarını iddia ediyorlar. Eğitim verilen ortamlarda öğretmenlerin bu tip ayrıştırıcı, maddi manevi yıpratıcı uygulamalarla motive olacaklarına inanmaları ve böylece kaliteyi yakalayacaklarını söylemeleri, öğretmenleri özel eğitim kurumlarına mecbur bırakarak üç kuruş maaş için yarışa sokmalarından gelen alışkanlık olsa gerek. 

Tüm bu psikolojik baskı oluşturacak, emek zaman kaybı yaşatacak üzerine bir de motivasyonu yerle bir edecek kanunu savunurken ise maaş iyileştirmelerini koz olarak kullanıyorlar. Bir devlet kendi eğitim sisteminin yapı taşı olan öğretmenleri şantajla kendi çürümüş politikalarına yem etmeye çalışıyor yani. Ülkede öğretmenlerin yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Büyük kısmı yoksulluk sınırına yaklaşmadan açlık sınırında kalıyor. Açlıkla tüm halkı terbiye etmeye çalışanlar çıkıp her birimizin aklıyla dalga geçerek “ekonomisi göz dolduran bir Türkiye’ye ulaştık” derken diğeremir erleri ise nasıl daha çok eziyet ederek aç bırakırız yarışına giriyor. Yolsuzluk, hukuksuzluk, emek gaspı, güvencesiz çalıştırma, iş yeri diye iş cinayetleri alanları yaratma, sermayeyi besleme gibi dersler olsa her sınavdan tam puan alabilecek, pekiyi ile geçebilecek olanlar bizi ayrıştırıp, yarıştırıp, iyileştirme diye sus payı verip meslek öğretmeye kalkıyor. Yandaş “sendika”ların kafa sallamaları ile hazırlanan ve yasalaşan her bir madde bir saray fermanı olarak karşımıza çıkıyor. 

Liyakat denilen kelimenin anlamını bilmeyen bir iktidar kitlesinin gelecek nesilleri nitelikli, bilimsel ve çağdaş eğitimle donatmak isteyen hiçbir öğretmeni değerlendirmek, yarıştırmak haddi değildir. “Hadi şunları ezberle gel bakalım” diyerek tabii tutmaya çalıştıkları sınav, eşitsizliği derinleştiren, adaletsizliği yükselten, mesleğe saygıyı ortadan kaldıran ve tekrar tekrar emekçileri açlıkla tehdit etmekten öteye gidemeyen değersizleştirme politikasıdır. Her ne olursa olsun değersizleşen, yitirilen bu mesleğin esasları ve saygınlığı değil, bu kanunu eğitim emekçilerinin önüne koyanların koltukları olacaktır. Çağdaş ve bilimsel eğitimi yükseltmeye çalışan her bir öğretmen bugün de, gelecekte de sınıflarında olacaklar lakin sizler yıkılmaya mahkum köhnemiş bir zihniyet olarak gideceksiniz. Ve gelecekte işlemeyi en sevdiğimiz tarih konusu sizin yıkıldığınız günü anlattığımız başlık olacak.



ARŞİV YAZILAR